• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
IŞİD Orduları IŞİD den Daha Tehlikeliler!

İŞİD militanları Amerikalılardan öğrendiklerini bilahare  sahada uyguluyorlar. Mahkumlarına giydirdiği elbiseler, Amerikalıların Guantanamo’da mahkumlara giydirdiklerinden mülhem gözükmüyor mu?   Yezidi kadınları cariye niyetiyle aldığı ve köle pazarlarında cinsel obje veya köle olarak sattığı ifade ediliyor. Amerikalılar Ebu Gureyb gibi hapishanelerde mahkumlarla cinsel fantezilerini veya dürtülerini tatmin etmediler mi?  Hem de daha sapıkçasına ve beteriyle. Bu alçaklıkları yapanlar balık hafızalı olmamızdan istifade ile şimdi yeniden insan hakları sözcüleri kesilerek; IŞİD karşıtları olarak karşımıza çıkıyorlar. Hitler’e atfettiklerini gözlerini kırpmadan kendileri yapıyorlar. Hitler için en büyük suçlama Holokost suçlamasıdır. Yahudileri fırınlarda yakma iddiası.

Amerikalılar Hitler’e isnat ettiklerinden geri kalıyorlar mı?  Irak’ın Felluce şehriyle alakalı olarak yeni yayınlanan fotoğraflar Ebu Gureyb hapishanesinde yaşananları gölgede bırakacak gibi.   Yeni yayınlanan fotoğraflarda çarpışmalarda öldürülen ve gömülmeyen ve gömülmelerine izin verilmeyen  Iraklı direnişçilerin yerlerde kalan, çürüyen ve köpeklere yem olan bedenlerinin veya naaşlarının ateşte yakıldığını görüyoruz.  Amerikalılar bunu sağlık gerekçesi ile yapmışlar. Niye gömmediler ve gömülmelerine izin vermediler?   Haçlı kafası ve nefreti taşıdıkları için. Tarihi seyre baktığımızda bu yakma işleminin iki modeli izlediğini görebiliyoruz. Bunlardan birisi Engizisyon Mahkemelerinin icadı olan yakma eylemidir. Engizisyon Mahkemelerinin insan yaktığı bütün kayıtlarca ve kaynaklarca sabittir. İkinci model ise Hitler ve Holokost modelidir. İster gerçek isterse algı operasyonunun bir parçası olsun Amerikalılar Nazilere özeniyorlar.  Nefret sembolü veya objesi haline getirdikleri Nazilere öykünüyorlar. Sadece Amerikalılar canlı canlı insan yakmadıklarını söyleyebilirler. Lakin Irak’ta bu da olmuştur.  Hem Hizbullah mensupları Suriye’de ele geçirdikleri Sünni direnişçileri hem de Irak’ta Haşd eş Şabi  mezhep milisleri ele geçirdikleri muhalifleri yakmaktadırlar.  Akıllarda tek kalan örnek kare ise Ürdünlü pilot Muaz Kesasibe’nin Apaçi törenlerinde olduğu gibi IŞİD tarafından yakılmasıdır.  Halbuki Esat rejiminin veya Şiilerin yaptığını kimse umursamamaktadır. ABD ise besbelli ki kendi yaptıklarını mururu zamana takılmış addetmektedir.  Bunların hepsi geçmişte benzeri eylemlere imza atan Ebu Nidal örgütüne benzemektedir. Sapkınlar güruhu!

Bunlar arasında en tehlikelisi ise İsrail ve ABD’dir. İsrail cephesi celladına öykünerek veya onu taklit ederek Ali Saad Devabişe  adlı bebeği yakarak öldürmüştür.  ABD İsrail’in suç ortağıdır. İran ile yaptığı pazarlığa bir jest olarak Amerikan milli güvenliğini ihlal eden İsrailli casus Pollard’ı serbest bırakmıştır. Bunu Obama’ya kadar kimse yapamamış ve yapmaya da cesaret edememiştir.  İsrail çıkarları karşısında Amerikan çıkarları veya milli güvenliği bile böyle heba edilebiliyorsa İsrail için yapılmayacak şey yoktur. Bu nedenle de El Kuds el Arabi gazetesi başyazısında haklı olarak, İsrail sadece 8 aylık bebek Ali Saad Devabişe’yi değil, bütün Filistinlileri holokosttan geçirecek yani yakacak olsa dahi  Amerikalıların ve Obama idaresinin kılı kıpırdamayacağını yazmıştır. Arapların meseleyi telin beyanatlarıyla kuru sıkı bir biçimde geçiştirmeleri gibi İsrail de ABD de aynısını yapıyor.  Her gün yenilerinin kurulmasına izin verirken yakma işlemini gerçekleştiren yerleşimcilere terörist demenin bir alemi yok.  Onların patronları Obama ve Netanyahu’dur. Bugünkü yerleşimciler Netanyahu’nun selefleri olan Izak Şamir, Menaham Begin gibi veya onların mensubu oldukları Irgun, Hagana gibi tedhiş örgütlerin devamıdırlar.  Netanyahu, 8 aylık çocuğu yakanları terörist olarak tanımlayarak olayı geçiştirmeye ve yeni holokostlar için vakit kazanmaya çalışmaktadır.

İsrail ve ABD, IŞİD’den binlerce daha tehlikelidir. IŞİD olsa olsa onların çömezi olabilir.  Zira IŞİD masum olmasa da onun ateş gücü İsrail ve ABD’nin ateş gücü karşısında solda sıfırdır.  Şimdi IŞİD üzerinden sadece ektiklerini biçiyorlar. Kendi ürünleri olduğu halde İslami gelişmeleri bastırmak ve İslam’ı kıstırmak ve Müslümanları sindirmek için maşa olarak kullanıyorlar. İslam dünyası kimsesiz ve çaresizdir. Bu nedenle de durum bir Arap atasözünü hatırlatıyor: İnek yere yığılırsa bıçakçısı çok olur!  PKK ve türevleri bile başımıza taşeron bıçakçı kesildi.

Mustafa Özcan / Vahdet Gazetesi    03.08.2015


Yahudi IŞİD’ciler

Ergenekon her yere kon’ diye bir tekerleme vardı. IŞİD de küresel bir marka. Müslümanı, Hıristiyanı veya Yahudisi yok. Hıristiyanların da Ceyşullah veya Hizbullah tarzında örgütleri var. Sözgelimi Uganda’da faaliyet gösteren Tanrının Direniş Ordusunun, Boko Haram veya IŞİD gibi örgütlerden farkı ne? Haçlı savaşlarının yakıtı olan kitleler ve güruhlar bunlardan farklı mıydı?  Asla ve kella. ‘Şiddeti doğuran şiddet’ ifadesinin çağrıştırdığı gibi aslında bölgeyi karıştıran, dağdan gelen bağcıyı kovmaya çalışan Siyonistler ve İsrail’in yedek gücü ve redifi olan Amerikan işgal orduları değil midir?  IŞİD’in birçok çeşidi var. Dincisi var, laiği var, Yahudisi var dahası Hıristiyanı da var?

 Lübnanlı Flanjistler böyle bir ordu değil miydi? Sözgelimi Robert Fısk,  Mısır’ın iki deli arasında gidip geldiğini söylemektedir. Mısır, Sisi örsü ile IŞİD çekici arasında sıkışmış vaziyette, çarmıha gerilmiş gibi kasılmaktadır. Robert Fısk, Sisi’yi deliye benzetirken Mısırlı sürgün gazeteci Vail Kandil ise Sisi’yi Mısır’ın deli hükümdarı El Hakim Biemrillah’a benzetmiştir. Daha sonra da onun seviyesine bile çıkamayacağını ifade etmiştir. Sisi, yel değirmenlerine savaş açan Donkişot gibi bir milyar Müslümanın dünyanın geri kalanına savaş açtığını ileri sürmüştür. Habuki, kendisi 14 milyon Yahudi kitlesi ile birlikte İslam dünyasına

ve ötesinde kainata savaş açıyor!
 

Günümüzde her türden IŞİD’lerin çatışmasına ve çarpışmasına tanık oluyoruz. 11 Eylül sonrasında da 68 kuşağından Tarık Ali dünyanın fundemantalizmlerin kapışma/çatışma alanına döndüğünü yazmıştı. Robert Fısk’ın ifadesiyle bu kapışmada Batılılar laik IŞİD’cileri İslamcılara tercih etmektedirler (http://www.thenewkhalij.com/ar/node/17460 ?

İkinci Dünya Savaşı’nın kavramları üzerinden düşünecek olursak; Batılılar bu kapışmada Hitler’e karşı Stalin’i ortak olarak almakta ve bu yönde bir tercihte bulunmaktadırlar. Bunun günümüze yansımalarından birisi Türkiye’nin iki terörü de aynı mesafede görmesinden, eşitlemesinden dolayı nem kapmaları dahası Türkiye’yi paylaşmalarıdır. IŞİD’i menfur olarak görürken onun laik yüzü olan PKK makbulleridir. İsterse Türkiye’yi yaksın. Gam değil! Kendilerinin onayı yetmemiş gibi tüy dikerek bizden de onay almak istiyorlar.  IŞİD’e karşı onların ışık ordusu PKK’dır. Humeyni- Saddam karşılaşmasında nihai kertede Humeyni rejimini kollamışlardır. Halbuki, Saddam laik bir zeminden geliyordu. Lakin burada ekstra bir kriterle; İslam dünyası genelinde Şii-Sünni, azınlık çoğunluk dengesi devreye girmiş ve Şiileri tercih etmişlerdir. Meratip veya skala biçiminde tercih nedenleri vardır. Tercihte ehem mühim olduğu gibi düşman kategorisinde de tehlikeli ve daha az tehlikeli şıklar vardır. Çoğunluğa ve Sünnilere karşı bütün azınlıkları ve mezhep olarak Şiileri, ideoloji olarak komünistleri desteklemektedirler. Nitekim, skandal bir biçimde Wall Street Journal gazetesi PYD (zımni olarak PKK)  hakkında ‘bizim komünist ortaklarımız’ ifadesini kullanmıştır. Kapitalist-Komünist ortaklar. ABD’nin, matruşka biçiminde kapitalizmi komünizme yamayan Çin’den farkı nedir? Dinsizler onların nazarında İslamcılardan daha kutsallar!

 1952 yılında nasıl ki Müslüman Kardeşlere karşı Nasır’ı desteklemişse aynı şekilde 2013 yılında da yine Mürsi’ye karşı Sisi’yi desteklemişlerdir. Bir türkü sözüyle ifade etmek gerekirse ağlatırsa Mevlam yine güldürür elbet talih bize de yar olacaktır. O zaman ABD Brezilya seviyesinde olarak kalabilmeyi bile düşleyecektir.

***

İsrail’in kurucu ataları olan yerleşimciler Batı Şeria’nın Nablus şehri Duma köyünde korkunç bir cinayete imza attılar.  Daha önce Muhammed Ebu Hudeyr’i  Deir Yasin köyünde yaktıkları gibi 8 aylık bebek olan Ali Saa’d Devabişe ve ağabeyini de öyle hunharca bir şekilde yaktılar. İsrail 2014 Temmuz ayında Gazze’de 1500 kişiyi öldürmüş ve bunların 500’ü çocuk ve bebek kapsamında gerçekleşmiştir. İsrail bu konuda sabıkalıdır. Keza yerleşim politikalarından kendisi sorumlu olduğu halde kıçını kurtarmak için nifakla, failler hakkında söylemediğini bırakmamıştır. 

Bu kınamalarla fırtınayı atlatmak ve zaman kazanmak istemiştir. Vartayı ve tepkileri atlattıktan sonra bildiğini okuyacaktır. Bunu anlamak için mazisine bakmak kafidir. Çocuk katliamıyla ilgili BM raporunun okunduğu günü Netanyahu ‘BM’nin kara günü’ ilan etmiştir. Zira onlara göre Allah’ın halkı ne yaparsa haktır ve hakkıdır.  

İsrail, ABD gibi IŞİD’in selefi bir devlettir. Bütün IŞİD’ler İsrail ve ABD’nin abası altından çıkmıştır. İsrail’in kendi halinde bir IŞİD devleti olduğu gerçeği giderek geniş kesimlerde revaç bulmaktadır. Başta Yair Lapid gibi İsrailli politikacılar yeni holokost mimarlarını Yahudi IŞİD’ciler olarak tanımlamıştır. Ali Devabişe’yi öldürenleri İsrail IŞİD’cileri olarak tanımlamıştır Lakin sonrasında yine çark etmiştir. İsrail ve Filistin’in ortak düşmana ve teröre karşı yek vücut ve tek vücut olarak hareket etmelerini istemiştir. Filistin Otoritesi ve İsrail’in Hamas ve IŞİD’e karşı ortak cephe kurmasını talep etmiştir. İsrail Yahudi terörüyle arasına mesafe koyarak esasında kendini kandırmakta ve terörün tanımını karartmaktadır. Terörün kaynağı İsrail ve Batı’dır. İslam dünyasının yakasından düşerek gölge etmekten kaçınabilirler. Geçmişte Şark Meselesi gibi günümüzde terör meselesi üretmişlerdir. Onlar sahamızı terk ederlerse Şark meselesi de onun yerini alan Yahudi meselesi de, terör meselesi de sona erer.  

Mustafa Özcan / Vahdet Gazetesi  04.08.2015    mustafaozcan@gazetevahdet.com

  
530 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın