• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Ahlak, ibadetin hayata yansımasıdır…

Bütün ibadetler, Yüce Yaratıcı ile insan arasındaki bir irtibatı (diyalogu) temsil eder. Mümin bir şahsiyet, hayatının tamamını Allah’ın gözetimi altında yaşadığını hiçbir zaman aklından çıkarmaz. Bu yüksek bilinç düzeyi, insanın bütün eylemlerindeki farkındalığı zirveye taşır. Bu bilinç düzeyine erişen şahsiyet, yapacağı her şeyi kendi iç dünyasında Allah’ın onayına arz eder. Rabbinden onay almadığı bir düşünceyi eyleme taşımaz. Onay alarak eyleme taşıdığı her düşünce ise ibadet özelliği kazanır. Hatta Efendimizin ifadesiyle düşüncede planlanıp da elde olmayan sebeplerle eyleme taşınamayan düşünceler dahi ibadet olarak kabul edilir. Düşünce ve eylemdeki bütün ibadetler Allah ile insan arasındaki samimiyeti artırır. İnsanı ruhen olgunlaştırır, şahsiyet olma yolunda önünü açar, tevazuu ve vakarını artırır. Allah’ın koparılmasını yasakladığı bağlardan ilki olan “Allah-insan” bağını sağlamlaştırır. Hayatımıza anlam ve amaç kazandıran ibadetlerimiz, mümin şahsiyetin en huzurlu anlarını temsil eder.  

 Âlemlerin Terbiyecisi olan Rabbimiz, yapmamızı emrettiği her bir ibadet ile insanı ilahi bir terbiyeye tabi tutar. Her bir ibadet bir yanımızı terbiye ederek bizleri son durağı olmayan bir tekâmül yolculuğuna çıkarır. Hayat devam ettiği sürece bu terbiye ve tekâmül yolculuğu devam eder. Bunun için bizim kültürümüzde mükemmel insan tabiri asla yer almaz. Çünkü insan mükemmeliyet kazanamaz. Bunun yerine İslam literatüründe “kamil insan” ifadesi kullanılır. Yani ruhunu olgunlaştırmaya devam eden, tekâmül yolculuğunu sürdüren kimse bu şekilde tasvir edilir. Yapmış olduğumuz her bir ibadetin bir anlam ve amacı vardır. İbadetlerimizin anlam ve amacını kavradığımız zaman, kulluğumuzun hakkını vererek eda etmiş oluruz.
Modernizm ve ona hizmet etmek için ortaya çıkan ideolojiler, Allah ile insan arasındaki bütün bağları koparmak için mücadele ederler. Modernizm ile Cahiliyenin arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Efendimizin muhatap olduğu cahiliye toplumunda ateist bir bireye rastlamıyoruz. Kur’an’ın ifadesine göre onlara yaratılıştaki özneye dair hangi soru yöneltilse “ALLAH” cevabını veriyorlar. Kadim cahillerin karşı çıktığı temel nokta, Allah’ın her daim hayata aktif olarak müdahil olması idi. Evreni ve kendilerini yoktan var edenin Allah olduğunu kabul ediyorlar ama hayatlarına Allah’ın ölçüler koymasını reddediyorlardı. Bu cahiliye mantığı bu gün kendisini “modernizm ve hümanizm” adı altında yeniden insanlığa pazarlamaktadır. Tıpkı cahiliye gibi Allah’ın müdahil olmadığı, insanın merkeze konduğu bir hayat tasavvuru oluşturmanın mücadelesi verilmektedir. Bu hayat tasavvurunun pazarlayıcısı modern cahiller, sinema, televizyon, internet, yazılı ve görsel medyadaki bütün imkânları ile insanlığın bilincine ve bilinçaltına “Allah’sız bir hayat yaşa” mesajını vermektedirler. Böyle bir hayat tasavvuru insanlığın sosyal kıyametidir ki günümüzde yaşanmaktadır.
İnsanın hayatına anlam katan Allah’tır. Kur’ansız bir hayat anlam ve amaçtan yoksundur. Böylesi bir hayat tasavvuru insanı alıp intiharın eşiğine getirir. Avrupa insanı sahip olduğu bütün maddi imkânlara ve yaşadığı bütün hazlara rağmen intihara yöneliyor. Çünkü hayatında anlam kalmamış, dünyada tadacağı bütün gayri ahlaki hazları tatmış, geriye sadece ölümün tadı kalmış akıllarına bile getirmiyorlar. Çünkü onlar için hayatlarına anlam katan Allah var. Yüzünüzü Kara Kıta Afrika’ya çeviriyorsunuz; insanlar günde bir defa yaşamak için bir öğün yemek yiyorlar, bulabildikleri bir yudum suyu içiyorlar ama yüzlerindeki gülümseme hiç eksik olmuyor. Avrupa insanının aksine yaşadıkları bütün imkânsızlıklara rağmen akıllarına intiharı bile getirmiyorlar. Çünkü onlar için hayatlarına anlam katan Allah (c.c) vardır.
Ülke Müslümanları olarak geçen haftaki mesajımızda da ifade ettiğimiz gibi, Rabbimizin lütfunun zirve yaptığı dönemlerde yaşıyoruz. Bu dönemin şükrü, üzerimize yağdırılan her bir nimeti Rabbimize yakınlaşmak için bir vesile olarak kullanmaktır. Rabbimize yakınlaşmak için gösterdiğimiz bütün gayret ve çabalar ibadet hükmündedir.  Bu ibadetlerimiz sosyal hayatımıza Allah’ı ve Efendimizi hatırlatan güzel ahlak olarak yansımalıdır. İbadetlerimiz sosyal çevremiz ile münasebetlerimizde güzel ahlak olarak kendisini göstermiyorsa hakkı verilerek ifa edilmemiş demektir. Bu durumda hem kendimizi hem de ibadetlerimizi gözden geçirmeliyiz. Güzel ahlaktan mahrum bir hayat kalbimizdeki imana ahirette şahitlik edemez. Unutmayalım ki bu dünyada gerçekleştirilecek en güzel başarı, imanımıza şahit olacak bir hayatı Rabbimize arz etmektir. Vesselam.. 

Abdullah Büyük    Yeni Akit    26 Nisan 2013 Cuma 

  
445 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın