• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'ân-ı Kerimle Da'vet

Hiç şüphesiz
davetçinin el kitabı Kur’an-ı Kerîm’dir. Kur’an-ı Kerîm bizim davet ettiğimiz
kitaptır. Ona en iyi davet yine onunla yapılır.

Burada onun nasıl bir kitap olduğunu uzun uzun anlatmamız gerekmez.
Çünkü bu daha önce yazdığımız konusudur. Ancak burada şimdi söyleyebileceğimiz,
bir davetçinin sürekli Kur’an-ı Kerîm’in sofrasında maddî ve manevî açlığını
gidererek kendisini doyurması, yorulan zihnini onunla dinlendirmesi, dünya ve
ehli ile daralan kalbini onunla açması, şuurunu onunla yenileyip bilincini
tazelemesi gereğidir.

O yüzden davetçi eline Kur’an-ı Kerîm’i alan adamdır. Alan ve oradan
okuyarak insanları Allah Teâlâ’nın sözleri ile yine Allah Teâlâ’ya çağıran
adamdır. 

Bunun için Kur’an-ı Kerîm’i çok okumalı, anlamaya çalışmalı, muteber
tefsirlerden yararlanmalı, elinde sürekli Mushaf eskitmelidir. 

Kur’an-ı Kerîm’in yanı sıra hadis-i şerifler de onun en büyük davet
malzemesidir. Davetçi hadis-i şerifler ile Peygamber Efendimizi (Aleyhi's
Salatu ve's Selam) ve sünnetlerini tanır. Bunun için siyer ilminden de istifade
eder. Amaç o Resulü iyi tanımak ve yaşadığı hayatı anlayarak hayatına rehber
edinmektir. Zira o davetçinin “üsve-i hasene”sidir. O, davetçinin yol gösteren
kılavuzu, takip ettiği lideri, hayatında edindiği biricik önderidir. 

Onu takip etmek insanı Kur’an-ı Kerîm’e çıkarır zaten. Bu iki yol
aynıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav)  yaşayan Kur’an, yürüyen Kur’an’dır.
Onu, Kur’an-ı Kerîm’i indiren Rabbül âlemin terbiye ederek eğitmiş ve
öğretmiştir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerîm’in hakikatleri ile Sünnet-i Seniyye ve
hadis-i şeriflerin hakikatleri aynen birbirinin özel ve geneli gibidir. Biri
metin ise diğeri yorum ve şerhtir, açıklamadır, uygulamadır. Bütün bunlar da
davetçinin azığıdır.

Bunun yanında geniş bir İslam tarih ve medeniyeti bilgisi davetçinin en
büyük yardımcılarındandır. Asıl olmasa da varlığı zenginliktir, saadet
kaynağıdır. Elbette geçmiş selef-i salihin’in hayatlarını ve hikmetli söz ve
işlerini bilmek de büyük bir değerdir. Bu yüzden alimlerin ve velilerin
hayatlarından bahseden tabakat ve teracim kitapları dahi davetçinin azığında
yeşillik ve baharat gibi tat verir. 

Fakat insanların hikayelere meyline aldanıp da bunları Kur’an-ı Kerîm’in
ve hadis-i şeriflerin önüne geçirmek hatadır, yanlıştır, faydasızdır ve vakti
zayi ettiği için vebaldir.

Burada
din adına yazdıklarımız herkese açıktır, okur ve eleştirirler. Eleştiri
gerekçeleriyle birlikte değerlendirmedir, olumlu olumsuz. Kim bizi eleştirirse,
inanın bundan mutluluk duyarız, onurlanırız. “Ne güzel, zahmet etmiş, emek
vermiş ve eleştirmiş” deriz. “Sağ olsun, var olsun” deriz.

Amma ne Kur’an-ı Kerîmi bilir, ne hadis-i
şerifleri okur, ne Sünnet-i Seniyye’yi araştırır, ne de fıkıhtan haberdardır,
fakat kalkar da insanları İslam’a davete yeltenir, helal haramdan ahkam keser,
iyi ve kötüyü tayine kalkışırsa, bu cehl-i mürekkep de öldürür gerçek alimleri,
davetçileri, mürşitleri.

Ve böyle biri bizi de eleştirmeye kalkınca tepkimiz bazen farklı oluyor.
Neşemiz yerindeyse gülüp geçiyoruz, değilse hoş değil ama öfkeleniyoruz. Allah
hepimizi de af edip ıslah eylesin.

“Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” denilmiştir. Tamam, noksansız
kişi olmaz, iyi ama insan dediğin en azından haddini bilmeli. 

Öyle değil mi?

Cemal Nar   www.cemalnar.com  25 Ocak 2013 

  
557 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın